31 Aralık 2012 Pazartesi

YOL

Gitmeden önce yakılacak
Son sigara hazır
Sigaramın dumanında pişiyor yalnızlığım
Servise hazır
Ah aşk! Başaklar gibi bükme boynunu
Ölmeye hazır
Hayatım dağıttıklarımı toplamakla geçti
Bak işte huzur.

16 Aralık 2012 Pazar

Ölüm Uçurtması

Sen gittiğinden beri hayat sallama çay kadar berbat. İnsanlar konuşan heykeller gibi, ben emekliye ayrılmış bir tren. Şu adamın elindeki uçurtma ne kadar özgürdür sevgilim? Her zaman dümen birilerinin elinde bilirsin. Bir kitapta okumuştum, insanlar aşkta eşitliğe inanırmış ya da inanmak istermiş. Okuduklarımı pek aklımda tutamam, yazdıklarımı da beni anladığını biliyorum. Bizim kahveye artık ara sıra uğruyorum. Bazen tek başıma oturup bir çay söylüyorum, hep yarım bırakıyorum çayımı herşeyin bir sonu var biliyorum, hissediyorum,dokunamıyorum. Sen benim sonsuzluğuma dokundun yara izlerime de. Daha önce hiç öyle titrememiştim. Hatırladın mı o geceyi ufak bi öpücük kondurmuştun? Doğru zamanda doğru kelimeleri seçemiyorum, seninle konuşmayı beceremedim bile hiç bir zaman böyle tarifsiz bir sesizlik, zaten bir insan neden şair olur ki aşık işte besbelli. Bunu da bir yerde okumuştum sanırım. Herşeyin seninle bir ilgisi olmasına katlanamıyorum sevgilim. Kafamı dağıtacak birşeyler arıyorum, bilirsin saçma sapan şeyler. Kendime bir su kaplumbağası aldım. O da yeme içmeden kesildi. Geceleri hüzünlü hüzünlü bakışıyoruz o susuyo ben susuyorum ama sessizliği bozan hep ben oluyorum. Sonra gecenin bir vakti ya da sabahın şafağında çıkıp yürümeye başlıyorum, ardından bir sigara. Yeni bulduğum çay evinde birer çay içmeliyiz, şarkılarıda çok güzel. Senin hiç görmediğin bu şehirde istasyonun üstündeki köprü (bundan on yıl önce orada bıçaklanma tehlikesi yaşamıştım bundan haberin yok belki bir gün anlatırım sevgilim) hepsi bana seni anlatıyor. Bazen bütün suçu trenlere buluyorum. Sağlam bir küfür patlatıyorum o zaman köprüden aşağıya. Bir tren geliyor istasyona senin inmeni bekliyorum. Pencereden bakan o şaşkın kedi mesela yıllardır orada ama artık bir başka hüzünlü sanki, teselli etmek istiyorum onu. Hepsi geçecek zamana bırak diyorum ama bende o da biliyoruz ki zamanın sikinde bile değil bunlar. Gökyüzüne bakıyorum bulutlara, yıldızlara, sokak lambalarından uzak durmaya çalışıyorum. Sen gökyüzünden dünyaya bakıyor musun sevgilim? 

19 Kasım 2012 Pazartesi

Eskiden

Zaman yoktu eskiden
Kravat da yoktu
Uçurtma vardı eskiden
Uçurtma gece uçsa ne fark eder?

Zaman yoktu eskiden
Salıncak vardı aşağı sokakta
Elbet bana da gelecekti sıra

Sınırlar yoktu eskiden
Komşunun bahçesinin telleri vardı
Başım döndü sevgilim
Aşktan değil
Zehirli elmadan

Aşk hep vardı sevgilim
Hiç yok olmadı
Sen gittin
Uçurtma havada kaldı.

Ses

Güzel havaları hiç sevmezdi. Ne demiş Orhan Veli ''beni bu güzel havalar mahvetti.'' Geçen gece o sarı kuyurklu yıldız orada hiçi kımıldamadan ona bakarken anlamış ne kadar yalnız olduğunu. Hepimiz bir misafiriz sonuçta (Orhan Gencebay çok büyük sanatçı). Kaç kere kazık yediğini saymaya çalıştı beceremedi. Her şeye alışıyor da insan ölüme alışmak diye birşey yok bu misafirlikte. İlk sevdiği kızı hatırlamaya çalıştı sonra, kuyruklu yıldız inatla ona bakıyordu, ay dolunaydı. Keşke dedi keşke yağmur yağsa buz gibi bir rüzgar esse, bir anda nefesi onun nefesine karışırmıydı acaba? Aşkı dramatize etmeye bayılırdı. Hiç aşık olmadığından belkide. Ben sana hep telefon etmek istedim. Onun yerine bir güvercin aldım şimdi onu besliyorum. Güç nedir nasıl güçlü olunur bilmiyorum, güçlü olmaya ihtiyacım yok, başkasına da, benim sana da ihtiyacım yok. Belki de hiç olmadı birine güvenirsin, yüzüne güler, ellerini tutar, seni öper, sabah onunla uyandığında gözlerinde ufak bir telaş görürsün işte bu aşk dersin ya da öyle sanarsın bilemiyorum sonra o gider, yine gelir sana onu unutmanı söyler susarsın ya da ben sustum sonra derin bir sessizlik gittikçe artan bir sessizlik başlar susmak en zorudur derler oysa ben hayatım boyunca hep kolaya kaçtım ya da geç kaldım.

23 Ekim 2012 Salı

Mavi Gök Orada mı?

Bakıyorsunuz kuşlar
Hazır
Sokak lambaları yanık unutulmuş
Bir kadıköy vapuru hınca hınç insan
Çok geçmeyecek
Martılar beyhude turlar atacak
Kıyılar lağım konserve kutuları
Mısır koçanları

Sevgi aranabilir yine
Korkusuzca say koskoca kederlerini
Bir kuyu bulunabilir

Aklımdan çıkmıyorsun
Sen hala dizüstü
Bunca anıyı besleyerek
Sokaklarda avaz avaz konuşarak kendi kendinle
Mektupları öpebilirsin kırmızı dudaklarınla
Görür gibi olarak açıp baktığımı
Bense şöyle diyorum:
Buradan bir acı kanamış boyuna

Kuşlar hazır
Öncü havalanmak üzre
Şehri gelen bir mevsime bırakıyorlar
O vapur hala hınca hınç
Kimbilir herbiri hangi dünyaya sağır
Çok geçmez aradan

Kadınlar kapı önlerinde
Ellerinde meşalelerle
Aydınlatırlar gelip geçen erkek suratları
Yorgun bir sarıyla ben de
Geçeceğim önlerinden

Aklımdan çıkmıyorsun dedim
Başka türlüsünü yorgunum anlatmaya
Telefonlar yan hücrede çalışıyor
Bende kurşuni bir dere
Ağaçlar hayvanlar bile kaygılı
Onu bir mersedesten indirdi kalçasına kadar açılarak
Yapayaşlı bir rum kadın
Herşeyde yanıp sönen bir kıyamet algısı
Haydi koşayım diyorum belki dağılır
Koşuyorum
Sancağımda kendi rüzgarımla ölgün kıpırtılar
Hayır daha sevgili daha sevimli değil
Ne başka bir gün ne başka bir zaman

Çok geçmeyecek aradan
Şöyle diyeceğim:
Bulutlar açmadı
Mavi gök orda mı

C.Zarifoğlu

29 Ağustos 2012 Çarşamba

Bir Baykuş ve Yarasa Masalı

Size bir masal anlatmaya geldim bu gece. Kusura bakmayın öyle afilli cümleler kuramayacağım. Hiç kuramadım zaten. Ne zaman ihtiyacım olsa hep en boktan kelimeleri seçerim ben. Saçlarım dağınık biraz özür dilerim, biraz da kafam karışık. Bundan bilmem kaç zaman önce bizim evin önündeki baykuş hala hayattayken ki mutlu bir yuvası da vardı, sonra ne mi oldu? Öldü sanırım. Baykuşlar kaç yıl yaşar bilmiyorum. Ben kaç yıl yaşarım onu da bilmiyorum. Sen uzun yaşarsın gibi geliyor. Neyse bir de yarasa vardı bizim evin önünde vakti zamanında, tek tabancaydı. Yarasalar gündüzleri pek sevmezler, bende öyle. Geceleri de oradan oraya bilinçsizce uçardı. (bizim balkona düştüğünden biliyorum.) Benim aklımda öyle. Dedim ya kafam karışık biraz özür dilerim. Masallar güzel biter biliyorum prenses kurbağayı öper, kurbağa yakışıklı bir prens olur ve sabaha kadar sevişirler. Ama masallarda hep bir kaybeden de vardır. Mesela kötü kalpli cadılar hiç bir zaman amaçlarına ulaşamazlar. Hayatın çarkı bundan biraz daha farklı işler. Bazen herkes kaybeder.
- Bana kaybetmenin tanımını yapar mısın?
- Amına bile koyarım.
Mutsuzluğun resmini çizmeyi sizlere bırakıyorum. Bir gece yarasa balkona düşmeden hemen önce, en çok kazandığını düşündüğün o anda kaybettiğini anlarsın. Sen kaybettiğinde orada bir yerlerde birileri kazanıyordur belki. Hayat bir yarış, bir üstünlük sağlama sahası değil ki zaten içinden hiç bir zaman canlı çıkamayacaksın. Masallara inanma masalsız da kalma, dedim ya kafam karışık biraz affedin.

22 Ağustos 2012 Çarşamba

Aşk ve Sigara

Mutsuzdu
Kafasında mermileri olmayan bir silah vardı
Kalbi sıkışıyordu
Kulaklarında aşk çalıyordu
Damarlarından anıları akıyordu
Sigarasını bitirdi
Ve gitti.


13 Ağustos 2012 Pazartesi

Bir Yıldız Daha Kaydı

Hafif bir rüzgar esiyor
Üç beş adam gölgede oturuyor
Saçma bir şiir yazılıyor
Ben kalbinden göç etmeye hazırlanıyorum

Ufak bir çan çalıyor tren garında
Rüzgarlı günlerin sesi olmak için
Sen beni duymuyorsun
Onlar çanın sesini

Boş bir tren geçiyor
Birkaç adam gölgede ağlıyor
Ben seni düşünüyorum
Sen sadece kendini

Birkaç yaprak dans ediyor
Bir kadın tozlu bir bankta oturuyor
Ben seni seviyorum
Senin içinden yok olmaya başlıyorum

Yaralı bir kuş ötüyor
Sokak lambaları yanıyor
Ben seni özlüyorum
Yıldızlar yok olmaya başlıyor.

7 Ağustos 2012 Salı

Yalnız Kirpi

Balkon demirleri eriyordu yalnızlığından
Orada asılı duran çamaşır ipi gibi terkedilmişti
Bağıra çağıra gülüyordu
Haykıra haykıra ağlamaya başlamadan önce

Çatlamış dudakları ıslanmaya başladı
İlk öpüşmesi kurumuş bir ağacın altında olmuştu
Dudakları bile ıslanmamıştı
Karşı kaldırımdan bir kirpi koşarak uzaklaştı.


3 Ağustos 2012 Cuma

Sessiz Güverte

Kapılar çarpıyor hiç durmadan
Bir balıkçı cigarasını tüttürüyor güverteden
Yıldızlar iniyor gökyüzünden
Yüreğim sarsılıyor gözlerinden.




19 Temmuz 2012 Perşembe

Çayım Sigaram Orhan Babam

Bir kaç saat vardı sabaha
Gece sabah olacaktı elbet
Sen olmayacaktın o sabahta
Ayrılığımız yok oluş oldu

Sana bir hediye vermiştim
Kalbime dayalı bir silah
Vagonların arasına düştüm
Ayrılığımız kanlı oldu

Ben seni öptüm
Sen beni öptün
Ağladık sararmış çimlerde
Ayrılığımız ıslak oldu

Ankara'nın ayazında sevdim seni
Eskişehir'in ayazında özledim
Bir kaç kalp kırdım
Ayrılığımız hırçın oldu

En yalnız bankta oturdum
En boktan kelimelerle anlattım
En büyük suskunluğum
Ayrılığımız sessiz oldu

Çoban yıldızı gibiydin sevgilim
Işıksız vakitlerimde görürdüm seni
Dokunamazdım
Ayrılığımız gece oldu

Binmeseydin o trene
Ağlamasaydın vagonlar arasında
Normal bir adam olurdum belki
Ayrılığımız karanlık oldu

Gelmeseydin kapıma
Öpmeseydim seni hiç
Sustu gözlerin, sustu gözlerim
Ayrılığımız kayboluş oldu

Sensiz uyudum günlerce
Sensiz açtı saksıdaki çiçek
Sensiz güldüm dün gece ilk kez
Ayrılığımız acı oldu

Gözlerinde yalanı gördüm
Dudaklarında sahteyi
Dokunuşlarında ihaneti
Ayrıldığımız çok iyi oldu.











13 Temmuz 2012 Cuma

Gözyaşları Tuzludur

o gece çok yıldız vardı gökte
hiçbiri kaymadı
gözyaşları kaydı yanaklardan dudaklara
o sabah açmadı güneş
vagon arası merdivenlerde içtim sigaramı
kapılar kapanmadı o tren giderken
birkaç adam ağladı o gün birkaç kadın
o eski trenlerde buluştum
o eski trenlerde öpüştüm
o eski trenlerde vedalaştım

demlik demlik çay içtik biz
parklarda takla attık
demir paslı raylar geçiyor şimdi gözlerimden
porsuk çayı akıyor gözlerimden
çakıl taşları, gözlerimi parçalayan
ayçiçek tarlalarında kayboldu ışıklar
şimdi güneş çıkarken gökyüzüne
ben tek başıma biraz çaresiz
biraz umutsuz, yorgun , ağlamaklı

birkaç şiir bıraktım o odada
birçok anı saklı duvarlarında
küllerimi bıraktım pencerenin kenarına
gözyaşlarımı sakladım yatağımın altına
bütün sırlarımı doldurdum çekmecelerime
mutluluklarımı, hüzünlerimi süpürdüm halımın altına
gidiyorum.

10 Temmuz 2012 Salı

Gitmek

Gökyüzü utanıyor gidişine
Sözleri olmayan bir şarkı çalıyor
Kalemim kağıtla öpüşüyor
Dudaklarım yanıyor
Terliyorum

Gökyüzü kararıyor gidişine
Soğuk bir tablo düşüyor elimden
Bir takvim var, tarihleri eksik
Eski bir kutuda saklanıyor hayatın
Titriyorum

Gökyüzü çekiliyor gidişine
Tozlu bir eldiven var elimde
Kırık bir toka saçlarında
Eski bir gara takılmış gözlerim
Üşüyorum

7 Temmuz 2012 Cumartesi

hiç okunmamış bir şiir

hiç açılmamış bir pencere
hiç çalınmamış bir kapı 
hiç giyilmemiş bir elbise
hiç okunmamış bir kitap
hiç oturulmamış bir sandalye
hiç yatılmamış bir yatak
hiç uçamamış bir kuş
hiç uçmamış bir uçurtma
hiç aşık olmamış bir adam
hiç kimsenin sulamadığı bir ağaç
hiç yağmamış bir yağmur
hiç esmemiş bir rüzgar
hiç yanmamış bir ampul
hiç içilmemiş bir çay ne kadar yalnızdır?
hiç açılmamış bir çekmecede ne olabilir?
hiç konuşmamış bir adam ne anlatabilir?
bir yıldız kayarken düşmekten korkar mı sevgilim?

24 Haziran 2012 Pazar

Yazılamayan Hikayeler

İnsanlar ne zaman güzel güzel giyinse korkarım. Öyle zamanlarda ya birşeyler biter ya da başlar. ''Her zaman birşeyler biter ve yeni birşeyler başlar.'' Bir arkadaşım demişti bunu ya da buna benzer birşeydi hatırlamıyorum. Veda ederken en boktan şeyleri hatırlarsın. Bir dal sigara daha isteyemeyecek olmak mesela. Herşeyin ardından elinde sadece koca bir sap kalması çok koyar ağzına sıçar hatta. Sonra bir bakmışşın saçma sapan bir bankamatiğin önünde o sapa sarılmışşsın gözlerin dolmuş ağlıyorsun. Vedalar hüzünlü olabiliyor. Küçükken yazı yazmak için buğulatırdık otobüs camlarını nefesimizle, şimdi gözyaşları yüzünden olması hayatın sana artık büyüdün lan gördün mü amına koyayım deme şeklidir. Yolculuklar zaten gidene değil kalana koyarmış hep. Ha evet birde ''hayallerimizi hiç satmadık''. Sadece yeni anlamlar yüklüyoruz. Biraz çeki düzen veriyoruz sonra ''bir davete çağırılıyoruz bir bakıyoruz yemek listesinde adımız var. '' İşin en acı tarafı hayatın başlangıcının da sonunun da çırılçıplak olmasıdır. Bir anne çocuğunu doğururken, bir bebek dünyaya geldiğinde, iki aşık yatakta, bir beden toprağa verildiğinde çıplaktır. Biz giyeriz ustumuze zırhlarmızı o saçma sapan ön yargılarımızı giyeriz üstümüze en çok onlar sıçar insanın ağzına sonra yaşanamayan anılar teranesi başlar hiç durmadan beyinlerde. Yıkılan hayaller takip eder onu daha sonra. Sonra.. Yazamadım işte neyse siktir et.

22 Haziran 2012 Cuma

herhangi bir park

bir kaç dost
bir kaç dert
bir kaç salıncak
biraz hüzün
biraz mutluluk
bir adam
bir kadın
bir kaç el silah sesi
bir ölü beden
bir kaç siren sesi
yeni doğan bir bebek
susuzluktan ölen bir insan
biraz gitar sesi
biraz ayrılıık
biraz sensizlik
biraz yalnızlık
aşktan ölen bir adam
aşkı için yaşayan bir kadın
sönen ışıklar
yanan ışıklar
gülen suratlar
senin suretin
senin gözlerin
sen yoksun
koca bir bank
bir otobüs
bir paket sigara.

14 Haziran 2012 Perşembe

BİR

Sigaramın son fırtında
Bir şarkı çalınıyor kulağıma
Kendin ol diyor bana
Bir kuş intihar ediyor bir diyarda
Bir anne ağlıyor çocuğuna
Bir çocuk koşuyor sokakta
Bir adam ölüyor tren raylarında
Bir kadın sevişiyor soğuk bir yatakta
Bir baba sarılıyor işine
Ben, sigaramı söndürüyorum.

10 Haziran 2012 Pazar

pencere kenarları tehlikelidir

Bir pencere kenarında oturuyorum
Geçip giden yıllarımı savurmak için sigaramın küllerinde
Şiddetli bir rüzgar esiyor
Yıldızlar sallanıyor gökyüzünde düşmüyorlar
Bilinçaltım eziliyor ayın altında
Bir tren geçiyor karşıdan
Bir uçurtma havalanıyor gökyüzünden bana doğru
Sigaram düşüyor elimden, terliyorum.

8 Haziran 2012 Cuma

bir kuşun kanadı

kanadı kırılmış bir kuş gördüm haziranda
pek farkımızda yoktu hani
çaresizlik okunuyordu
korku okunuyordu gözlerimizde
onun kanatları
benim kalbim yaralı
bir kuşun tekrar uçamayacağını bilmesi gibi seni sevmek sevgilim.


6 Haziran 2012 Çarşamba

akşam ezanı

gürültülü bir geceydi
her tarafta silah sesleri
ışıklar kapatılmıştı
zifiri bir karanlık basmıştı her yeri
öyle gecelerde annnem tutar elimden
banyoya götürürdü beni
küvette uyurduk
zor zamanlardı
sonra alışıyorsun silahlara da ölülere de yaralara da
akşam ezanı okunuyordu
ilk yaramı aldığımda
bir daha bisiklet süremedim ergani polis lojmanında
sürmeyide hiç öğrenemedim aslında
ben bisikletten düşerken
kendini asmıştı fatma abla
akşam ezanı okunuyordu
fatma abla ölüyordu.





t-shirt

bir kızla tanışmıştım aile çay bahçesinde
üzerimde delik deşik solmuş bir t shirt
güzeldi çay bahçesindeki kız
beline kadar saçları vardı mesela
ben o t shirt gibiydim
kalbim delik deşik ruhum solmuş
yanıma geldi saçları uzun kız
çakmağımı aldı sigarasını yaktı
sigara içmeyi pek beceremiyordu
belli yeni başlamış
neden başladın sigaraya dedim
yapcak daha iyi birşeyim yoktu dedi
gözleri yağmur damlası kadar hüzünlüydü
sigarasını söndürdü
ve gitti
çok severdim o t shirtü 
en son annem yerleri silerken görmüştüm onu.


1 Haziran 2012 Cuma

Gel ey katip gel de otur yanıma
Yare birkaç satır yaz ağır ağır
Bahtın kalemini batır kanıma
Bitiyor bağrımda yaz ağır ağır 

                     Aşık Zevraki Baba

30 Mayıs 2012 Çarşamba

uzak

kaç kaldırım taşı engel kavuşmamıza
kaç gece daha sabaha koşacak sevgilim
kaç gündüz geceyi bekleyecek
kaç şarap daha içecek köşedeki şarapçı
kaç film daha çekilecek
kaç şiir daha yazılacak
kaç şarkı daha bana sensizliği hatırlatacak
kaç kasım daha geçecek sensiz
kaç aralık,ocak...
kaç insan daha aşık olacak birbirine
kaç sigara daha söndürülecek
kaç bira daha içilecek.
kaç sokak var sana gelmeme?


29 Mayıs 2012 Salı

bir kız

zaman akıp giderken
bir kız vardı eskiden
hala da var ama
şimdi ne ben eski ben ne sen.

ahmet abi

bundan iki üç hafta öncesiydi. ahmet abiyi gördüm bizim meyhanenin önünden geçerken dalgın dalgın yürüyordu belinde bir silah. çok silah görmüştür ama hiç beline takmaz derlerdi. pek konuşmazdı ahmet abi kendi halindeydi hep. yalnız yaşardı yıllardır eskiden bir karısı varmış. öyle söylerlerdi ama ne olmuş karısına kimse bilmezdi. yanaştım yanına hayırdır abi dedim dalgınsın? yüzüme şöyle bi baktı hiç çocuğu olmamış ahmet abinin. meyhanede buna dertlenir dertlenir içerdi. hep bir oğlu olsun istemiş. adını da mümtaz koymak istermiş. yetiştirme yurdundayken en yakın arkadaşıymış mümtaz. beraber kaçmışlar ordan. bana yanımdaki insanları iyi seçmemi söyledi verdiği ilk ve son öğüttü bu. istanbuldan geldi haberi cinnet geçirdi demişler. önce emine ve mümtaza sıkmıs sonra da kafasına.

çay

Senin olmadığın bir şehirde
Sokak lambaları yıldızları silerken
Bir çay koy da içek be.

27 Mayıs 2012 Pazar

silahlı bir kadın

bugün bir kaç tüyo aldım hayattan hepside boktan
şimdi şükretmem lazım hayatıma ama küfrediyorum ben
ne işimiz vardı bizim o yollarda
geri dönsek herşey olduğu yerde mi duruyor olacak
bir gece uyansak ya o rüyadan artık
kabus görmek çok mu güzel sence
dün gece bir kabus gördüm ben
vurdular beni tam kalbimden.

Balon

Ben seninle geceleri sabah etmeyi sevdim
Küçük kasabalar görürdük bir kaç saatlik uykularımızda
Demli çaylarda kafayı bulurduk biz
Tiren raylarında ölümü beklemekti bazen mutluluk
Son sigaramızı paylaşmaktı sevişmelerimizden sonra
Sana veda edememek mi?
Yoksa kavuşamamak mı?
Balonlar dertleri de uçurur mu?

Öyle Zamanlar

Ona aşık olduğumu çorabımı giyerken anlamıştım. Öyle zamanlar olur bazen saçma sapan bir anda saçma sapan bir yerde dumura uğrarsın. Bir gün bir fahişenin koynunda ağlarken bulursun kendini, eski bir tren garında sabahlarsın onu düşünerek. Kocaman yaşlı bir ağacın gölgesine sığınırsın. Ona kaç kez veda etmeye çalıştığın gelir aklına bunu daha kaç kez deneyeceğini bilmeden.

ismet abi

Bundan 3 bahar önceydi. Bilmediğim sokaklarda kaybolmaya çalışmış ama bunu da becerememiştim. kapımın önünde bir kadın oturuyordu. Elinde bir sigara karanlıktı bizim sokaklar o saatte elinde sigara olmasa tanıyamazdım onu. Ama o tutuşu asla unutmam yaklaştım yanına oturdum bir sigara yaktım, o sigarayı da unutmam hiç. Yaktığın bazı sigaralar unutulmaz olabiliyor. Bazı şarkılar gibi. Bir şarkısı var Neşet Ertaş'ın yalan dünya bizim kahvede o çalardı hep sigaranın kahvenin içinde rahatça içildiği zamanlar tabi. Birde bizim ismet abinin bir çayı vardı ki sorma ne çaydı o be kendisi demlerdi sadece kimseyi sokmazdı ocağa. Çok kıyak adamdı İsmet abi yeni deste aldı mı ilk bize açardı mesela. Bir gece kahveyi kapartırken vurmuşlar İsmet abiyi bir daha ne çay öyle güzel oldu ne de kahvede sigara onu da aldılar elimizden zaten ismet abiyide. Bir daha yalan dünya çalmamış bizim kahvede mahalleden bebeler dediydi. Nefes çektim sigaradan bir nefes bir nefes daha ona döndüm işte o anda kayboldum. Eve cıktım bir çay koydum. İsmet abi çok kıyak adamdı bee.