sen gül güvercinler konsun pencerene
birinin kanadı kırık
işte o benim
gözlerindeki hüzünden tanırsın belki
15 Kasım 2015 Pazar
10 Kasım 2015 Salı
Oyun
Yürüyorum kafamın içinde bir tiyatro oyunu. Sadece ayak sesleri duyuyorum. Ayaklarım dolanıyor düşmüyorum. Yürüyorum sözcükler hazır. Yağmur başlıyor, sigaramı yakıyorum. Sahne hazır, çamura basıyorum. Yürüyorum oyun başlıyor, iki dünya var ikisini de yaşıyorum ama birine hükmediyorum. Susuyorum kafamın içinden cümleler akıyor. O oyunda sergiliyoruz her şeyi ben yürüyorum. Seni yürüyorum sana değil. Yağmur duruyor yeniden başlıyor. Kafamı kaldırıyorum bir yıldız kayıyor, takılıyorum ama düşmüyorum. Kelimeler aklımı kurcalayan ve duygular gönlümü parçalayan. Ben yürüyorum duyduğum sadece ayak sesleri.
2 Kasım 2015 Pazartesi
Göç
Göç etmeye hazırlanıyorum
Belki bir damla gözyaşı
Biraz sessizlik biraz sensizlik
Her şeyin bir sonu var biliyorum
Kırık kalemler saplı göğsümde
Orada terk edilmiş bir şarkı bazen
Bütün aşkları bir balona yükledim
İhanetler cebinde
Önsözünden öteye geçtik mi hayatın
Giriş cümlesi ne aşkımızın
Kelimeler, bir boka yaramıyorlar
Belki bir damla gözyaşı
Biraz sessizlik biraz sensizlik
Her şeyin bir sonu var biliyorum
Kırık kalemler saplı göğsümde
Orada terk edilmiş bir şarkı bazen
Bütün aşkları bir balona yükledim
İhanetler cebinde
Önsözünden öteye geçtik mi hayatın
Giriş cümlesi ne aşkımızın
Kelimeler, bir boka yaramıyorlar
Bir Kaplumbağa Masalı
Bir kaplumbağanın kalp atışlarını kim duyabilir okyanusta? Bir masa bıraktım bodrum katında şimdi onun kadar yalnızım, ahı tutar mı bir masanın? Düşüyorum düşmek bitmiyor. Her şeyin bir sonu var dememiş miydi bilmem kim. Kör karanlık olmasaydı düştüğüm yer tutunurdum belki. Alışıyor mu insanoğlu buna? Ben alışamadım bir kukla aldım onunla oynuyorum ama öyle oyunlar gördüm ki bu oyun çok temiz olmadı mı? Ahı tutar mı bir masanın tuttu. Ben çok üzülmüştüm, yetmedi. Saray soytarıları da ağlar mı bilmiyorum. Bilmediğim o kadar şeyin içinden bunu da bilmiyorum. Bir de bilmek istemediklerim var artık. Ormanlar var, güzel kadınlar, dört nala koşan atlar, ağır ağır inen yağmurlar da oluyor bazen gönlüme. Ağlıyorum yağmurdan mı bilmiyorum, gülüp geçiyorum sonra ne önemi var yağmurların yıldızların. Saray soytarıları da bakar mı yıldızlara, dinler mi yağmurun sesini? O toprak kokusu olmuyor her zaman. Kaplumbağam öldü benim gömdük onu kardeşimle sonra unuttuk. Unutmak ne uzun kelime ne zor söylemesi soytarılarda unutur mu? Ben unutmadım anılar silik silik oluyor bazen ama o bıraktığı tortu kalbinin hemen üstünde geçmiyor. Neyi unutmak istediğimi hatırlayamıyorum bazen hatta unutmak isteyip istemediğimi bile bilmiyorum. Un ufak etmek ne kadar zor seni seninle geçen günleri en kötüsü ne biliyor musun? İyi günler daha silik kötü günler o kadar canlı ki. Soytarılar da kızar mı böyle? Aklımda o kadar saçma sorular var ki bir izmarit kaç yıl daha yaşar, bir tren ne zaman emekliye ayrılır, sen neden bu kadar üzgünsün. Ben en iyisi gideyim.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)